Ersin Salman 16 Aralık 2024
Padre Padrone: Babam ve ustam, Ersin Salman.
Oğuzhan Akay
Ersin Salman, tam bir Adman’di.
Yani reklamcılığı her yönüyle kavrayan adam. Yönetmen de olmuş, yazar da… Dublaj da yapmış, müşteri temsilciliği de… Şair de, toplumcu da. Hem Ajans Başkanı, hem bir ajans emekçisi….
Manajans’ta Eli Acıman’ın yanında başlamış reklamcılığa. 1975’te de Ajans Ada’yı kurmuş, Nazar Büyüm, Zafer Ataylan ve Hasan Parkan’la. Ben ortaklarıyla çalışmadım. Benden önceydi.
O, ilk başlangıç yıllarında reklam filmleri çekmekle meşgul olurken sen uğraş demişler Ersin Salman’a, Ada’yla. Geçmiş o da en başa. Neden Ada? Çünkü advertising’in ‘ad’ı, ajansın ‘a’sı. Ya da fırtınalı denizlerde sığınılan limanları olan (çalışanlar için) reklam ajansı. Yeni ve rekabetçi reklamcılıkta, yaratıcılığın yelken açtığı bakir sahiller…
Onu tüm yönleriyle merak edenler için Reklamın Sokak Çocuğu (Kemal Sezer) kitabı, bir referans olabilir. Veya 20_26 Aralık Gazete Oksijen’de tam sayfa yayımlanan Nesteren Davutoğlu yazısı. Veya
Can Kartoğlu’nun Facebook paylaşımı… Laçin ve Yeşim Öncel’in yeni Facebook paylaşımları… Haydar Ergülen de yakındır, yazar. Sonuçta bir külliyat oluşur. Uğraş, Ceren ve Boran’la, çocuklarıyla konuşulur. Benim payıma da aşağıda yazılanlar düşer, her şeyin bir kısmı.
Ajans Ada tarihinde bir araya gelenler, çoğunlukla, sonradan bazı kişilerin reklamcı sosyalistler diye küçümsemeye çalıştığı entelektüel, hümanist, her konuda güveneceğiniz aydınlardan, sanat emekçilerinden oluştu. Ben de o tarihin, bir parçasıyım.
…
Yıllar önce, 87’de galiba, 4 yıldır çalıştığım Ajans Ada’dan ayrılmak zorunda kalmıştım. Ayrılırken Ersin Salman’a yazıdaki başlıkla bir veda mektubu yazdım. Çok duygusal bir mektuptu. Benim için Feryal (Oskay) Pere’nin düzenlediği bu ev partisine o da gelmişti. İkimiz de biliyorduk ki, bu geçici bir vedaydı ve tekrar buluşacaktık. Nitekim 2 yıl kadar sonra Ajans Ada’nın Amerikan Hastanesi’nin garaj sokağında, ki Büyükçiftlik Sokağı’dır orası, bir ajans binası olarak tasarlanıp tadil ettirilen (eski İsrail Başkonsolosluğu) binaya Letra’dan (Onat Kutlar, Kenan Dimetoka) tekrar transfer oldum. Ajans yapılanması benim de dönmemle birlikte değişti. Giriş medyaydı. Bahçe katı prodüksiyon.
1. kat grafik, 2. Ve 3. Kat yazarlar ve art’lar, 4. kat müşteri ilişkileri. En üst kat yönetim.Şimdi ‘flash back’ yapalım. Yani dönelim.
İlancılık ve sonra Moran-Ogilvy ajanslarından sonra tam Repro’ya geçerken, Ajans Ada’dan aradılar, Ersin Salman görüşmek istiyormuş. O gün, klasik bir iş görüşmesinin süre sınırları aşıldı. Geçmişimizden, hobilerimizden, okuduğumuz kitaplardan, şiirlerden, toplumsal hayatımızdan, siyasal görüşlerimizden reklamcılığa uzanan, belki 2-3 saat süren uzun ve zevkli bir sohbet yaptık. Ve ortak yönlerimizi keşfettik. Aynı tarihte; 4 Şubatta doğmaktan tutun, AİTİA mezunu olmaya sonra TRT’den ayrılmaya, atılmaya, siyasal görüşlerimize kadar varan birçok ortak nokta. O, 12 Mart’la TRT Ankara Radyosu’ndan koparılmıştı ben de 12 Eylül darbesi sonucunda. O da okul sonrası yıllarında yani TRT’ye girmeden önce hayatında alakasız işlerde hüner kazanmıştı. Ben de. Bir iş görüşmesi böyle olabiliyormuş demek ki. Çünkü İlancılık’tayken başka ajanslarla yaptığım görüşmelerin hiçbiri böyle olamadı.
Sonuçta, böyle bir görüşme bağıyla Ajans Ada’nın kuruluş tarihi olan 1 Nisan’da işe başladım. Yani Ersin Salman beni ayarttı iyi ki.
Bir artı da şuydu. TRT’de (Türkiye’nin sesi Radyosu) birlikte çalıştığım Orhan Girgiç de (sonraki yıllarda o da yazarlığını ortaya koydu. Roman ve hikaye kitapları yayımladı) ordaydı, çocukken mahalle arkadaşım Nesteren Davutoğlu da… Yani ortam yabancı değildi. Şair kardeşim Haydar Ergülen’le de orda kader birliği ettik.
Sonradan öğrendim ki ve gördüm ki, Ajans Ada zaten ben ve benim gibilerin bir araya geldiği bir adaydı. Yani bana özgü değildi durum.
Edebiyatçılar, gazeteciler, öğretim görevlileri, düzenin dışladığı bürokratlar, grafik sanatçılar, eski yayıncılar, sonradan olma/doğma reklamcılar, çıraklar bir arada, bir adadaydık. TV’de bir dönem meşhur olan Mad Man (bir Amerikan reklam ajansının etrafında gelişen olaylar, reklamcılar) dizisinin içerisindeki karakterler gibiydik hepimiz.
Bizleri buluşturan ve kaynaştıran harç, Ersin Salman’dı.
Ajans Ada, işlerin demokratik bir ortamda saatlerce üretildiği, tartışıldığı, yeniden üretildiği bir forum gibiydi.
Hafta sonları dahil, günlerimiz ve gecelerimiz Akkavak Sokak’ta Tatbak’ın karşısındaki köşe binanın 4 katında geçiyordu. Kocaman bir aile ve ‘iş’te komün hayatı.. Kimsenin çalışmaktan dolayı şikâyeti yoktu. Çünkü işle eğlence, fikirlerle zikirler o kadar iç içeydi ki, eve giden bunu kaçırmayı göze alamazdı. Ersin Usta, bir dil ve iletişim ustasıydı, dile, dilin kurallarına çok hâkim, gözlerinden zeka fışkıran, dilinden esprilerle beraber yaratıcı fikirler boca eden ve hayata farklı gözlerle bakmamızı sağlayan bir liderdi, arkadaştı, ustaydı, babaydı.
Gözünü bu ajansta açan da dışardan gelip ayak uyduran da onu rol model olarak benimsemişti. Bu nedenle ajanstan yolu geçen 1.500 kişi olmuştur zaman içerisinde, içlerinde kime sorsanız, benzer şeyleri söyler, söyleyecektir. Bu, aidiyet duygusuydu. Ajans Adalı olmak ayrıcalıklı bir kimlik gibiydi. Yaratıcı, rekabetçi konumlandırmalarla fark yaratan ve ses getiren işlerin yapıldığı bir yerde çalışmak, işte bu ayrıcalıklı kimliği oluşturmuştu. Farklı takımları tutanlar bile bir derbi maçını birlikte gülerek izler, masa tenisi turnuvaları düzenler, doğum günlerini beraber kutlar, eşler, çocuklar, sevgililer burada tanışır, acılar beraber paylaşılırdı. Yılbaşının bir gece öncesi beraberce kutlanır, eğlenceli ve konseptli yılın ajans ödülleri için anketler açılır, günler öncesinden başlayarak eğlenilirdi. Bütün bunlar, bir işi yapmanın ötesinde, herkesi birbirine sıkıca bağlayan yaratıcılık zincirini oluşturmuştu ve sektörde de bu durum gıptayla izlenir hale gelmiş, Ajans Ada’da bir cazibe merkezi olmuştu. Markaların da onunla çalışmaya can atması zaten boşa değildi. Çünkü müşteriler de ajansın bir parçasıydı, dostlarımızdı, onlar da gizli kamera çekimlerine espri ve şakalara dahil olurdu, hepsi ajans partilerinin ayrılmaz parçalarıydılar. Garanti Adalıydı, Efes Pilsen Adalıydı, Marsa Adalıydı, İzocam Adalıydı, İsuzu Adalıydı, Güneş’ler, Hürriyet’ler, Sümerbanklar vd., dönemin ünlü markaları Adalıydı… Ses getiren tüm işler, sloganlar, dev yapımlı, koreografili, müzikli, esprili kampanyalar Ersin Salman’ın ve onun yönetimindeki ajansın eseriydi. 17-18 yıl süreyle bu ortamı yaratan kişi, kuşkusuz Ersin Salman’dı.
“Çocuklardık, parlak yıldızlardık o zaman”
80’li yılların ortası ve sonrası…
Sabah koşarak ajansa geldiğinizde, masanızda onun tüm Adalılar’a yazdığı bir notu ve üstünde bir şairden dizeleri bulurdunuz. Kadınlar gününde, tüm kadın çalışanların masasına karanfiller, güller bırakılmış olurdu. İnceliklerin, adamıydı Ersin Salman. Ajanstaki şairlerle şiirleri ve kendi yazdıklarını konuşurdu. Gazeteciyle memleketin durumunu. Futbolla ilgiliyse ne olacak bu Fener’in halini☺)
Muzipti. Bir müşteri toplantısıydı. Müşteri içeriye girdi, oturuldu. Hoşbeş başladı (ki, sunuma geçmeden önce sanki birazdan büyük bir sunum yoktu da yemeğe geçilecekti). Ersin Salman, boynunu tutarak kırtlattı. Kütürt diye herkesi irkilten bir ses çıktı. İki kez daha yaptı bunu. Müşteri, dehşet içersinde ‘Ersin Bey noldu? İyi misiniz?’ derken o gülerek arkasına, sırtına sakladığı içi boşaltılmış pet su şişesini çıkardı. Meğer o ses, ondan gelirmiş. Kahkahalar patladı. Sunum ne mi oldu? Kampanyamız kabul edildi tabii ki…
Bir gün de bir gazetenin kampanyası için sunuma gidilmişti. Toplantı başladı. O dönemde, ajansta gazetelerden sorumlu Yaratıcı Grup Başkanı olan Faruk Sipahi ile Ersin Bey, sunum esnasında ‘O öyle değildi, kim değiştirmiş vb.’ biçiminde tartışmaya başladı. Sesler yükseldi. Müşteri endişeyle izliyordu. Sonunda, sonradan oyuncak olduğu anlaşılan bir tabanca çıktı ortaya. Herkes kendisini masanın altına attı. Ama bunun şok bir şaka olduğu Ersin Salman ve Faruk Sipahi’nin kahkahalarıyla anlaşılınca gazeteciler de makaraları koyuverdiler. Mizanseni ben de önceden bilmiyordum.
Bu iki örneği niye verdim. Ajans Ada’da eğlence ve şaka varsa müşteriler de ona dahildiyi anlatmak ve Ersin Salman’ın insan ilişkilerinde kopmaz bağları kuran, gerçek bir iletişimci olduğunu göstermek için. Müşteriye hayatı o kadar da ciddiye almayın mesajıydı bu aslında.
Ersin Usta, daha önce çeşitli nedenlerle dahil olamadığı bir çalışmanın sunumuna girdiyse de yanmıştınız. Çünkü müşteri işi kabul etse de şöyle derdi. Güzel ama, ben biraz daha çalışmamız gerek diyorum buna… Şaşırırdı müşteri. Şimdi sizinle bu kadar içten, dürüst ilişki kuran bir adama ve ajansa nasıl bağlanmazsınız, nasıl güven duymazsınız? Ersin Salman, yazarların çalıştığı başlıkları ve fikirleri, büyük bir iç toplantıda tek tek okuyarak fikrini söyler, beğenmediklerini çizer, beğendiklerini fosforlu sarı kalemle işaretler, en sonunda ikinci tur bir geliştirme çalışması için herkesi yerlerine uğurlar ve yarım saat vaktiniz var derdi. Reklamın sokak çocuğu, solcu çocuğu, bir iletişim dehasıydı. Bir dil cambazıydı. Burnu, fark yaratacak reklamın kokusunu alırdı. Farklı fikirlerin çatışmasından parlak işler çıkaran bir ajans organizasyonu onun eseriydi. Kat görevlilerinden sekreterlere, trafikerlere, şoförlerden müşteri temsilcilerine, art grubu ve yazarlara, medyaya, muhasebeye kadar tüm çalışanlara eşit, adil, paylaşımcı bir ortam sunan da oydu. İşte Adalı ruhu da zaten böyle böyle oluşmuştu. Çok kar yağan bir gecede evinize gidemediyseniz topluca onun evinde misafir olur, oyunlar oynayabilirdiniz. Ya da gece bir yerde eğlenirken o da geldiyse, hesabınızı ödeyemezdiniz. Özellikle gidilen yer Ece’yse…
Çok fazla CEO, patron kitabı okuduk ama böylesini pek okumadık diyebilirsiniz. Haklısınız, örneği yok. Ersin Salman, Reklamcılar Derneği’nin de kurucularındandı. As Başkanlık da yaptı, Başkanlık da. Orada Manajans’tan ustası ve ‘paşam’ diyerek bize anılarını anlatırken seslendirdiği Eli Acıman’la dernekte tekrar buluştu. Kristal Elma’nın başlangıç yıllarında müşterileri ve sonra başka ajans müşterilerini de arayarak yarışmaya sponsor olmaya, davetiye almaya teşvik ettiğini hatırlıyorum. Çünkü derneğin henüz düzenli bir geliri, aidatlar dışında yoktu. Üye ajans sayısı da onlarcaydı henüz.
Nerden mi biliyorum? Yanımızda konuşabilirdi müşterilerle. Tabii o yıllarda kategori de ödül de azdı. 20-30 arası. Ödülleri Ajans Ada adına toplamak normaldi. Ajansta benim de içinde olduğum reklamcı şairler, edebiyatçılar, hatta ressam vardı. Haydar Ergülen, Hulusi Özoklav, Faruk Sipahi, Füsun Akatlı, Can Kartoğlu, Mehmet Günsür ve Bahadır Bayrıl, Seyhan Erözçelik vd..
Misafir Terlikleri kitabına giren şiirlerini henüz kitapsız haldeyken bize okurdu Ersin Salman veya iletirdi. Sahi ‘kitapsız’ lafını kullanırdı arada gülerek… Biz de ona yazdıklarımızı…
Reklamın sadece bir meslek olmadığını, bir aşk ve tutku mesleği olduğunu, yaratıcılığın iyi bir teknisyen yazarlıktan beslendiğini veya sonuçlandığını gösteren ve öğreten de oydu. Yani bu işi aşkla ve tutkuyla sevmiyorsanız, gidin başka bir iş yapın. Sevdiğiniz başka bir işi yapın, derdi.
Bunu bir yol gösterme, bir ‘mentor’luk olarak görmek lazım.
Yıllar sonra Ada, 1992’de, Merkez’le birleşme kararı aldı. AdaM oldu. Benden adam olmaz, dedim. Yollarımız yeniden ayrıldı. Çünkü orda bana artık yer yoktu. Benim de kendi kanatlarımla yeniden uçma vaktim gelmişti.
Akıp giden yıllarda kendi ajansımı, Ersin ustadan aldığım tüm derslerle bir ‘Ada’ yapmaya çalıştım ve başardım. Come to Movida, dedim. Aslında adaya gelin diye de okunabilir.
Babam diyeceğim kadar genlerimizi sözcüklerde gördüm, ustam diyeceğim kadar çekirge oldum. En çok da Adman olabildim sonunda. Onun gibi çıraklar yetiştirdim çokça. O büyük Ada ailesinin parçası olmanın hazzını, iyi insan olmanın erdemini reklamcı olmanın tutkusunu hissederek, bir Adalı olmakla hep gurur duydum. Reklam yazarlığı, birlikte çalışamadığım ama uzun yıllarca birçok işte akıl, fikir, proje paylaştığım Haluk Mesci’yle yollarımızı kesiştirdi. Onun Ahi Lonca projesi sayesinde beraberce genç reklamcı adaylarına kucağımızı açtık. Yani o da hayatımda ustamdır. Sektöre aşkla, şevkle hizmet etti, hâlâ da ediyor. Anılarını youtube’da yayımlıyor. İzmir Ekonomi Üniversitesinde dersler veriyor. Atölyeler kuruyor.
1941 doğumluydu Ersin Ustam… Ölmüş diyorlar! Sanmam…
Çıraklar ustaları, ustalar çırakları yaşatır.
Biliyorum, ne yazsam eksik kalmıştır. Ustam okusa neleri çizer, neleri işaretlerdi kimbilir?
Şimdi o halde yazın bir kenara koca puntolarla:
Ersin Salman yaşıyor hâlâ… Sözcüklerde,
şiirlerde, anılarda, yani hayatımızda!
0 Comments:
Yorum Gönder
<< Home