Süheyl Gürbaşkan
Mayıs 1959... Türkiye yine olağanüstü bir dönem yaşıyor. İktidar-muhalefet çatışması doruk noktasında. Her gün bir öncekinden daha çalkantılı geçiyor, demokrasi sürekli kan kaybediyor. Toplum neredeyse iki kutba ayrılmış. Ve kimileri görmezden gelse de Demokrat Parti iktidarı uzatmaları oynuyor.
İşte o günlerden birinde, güneşin ışınlarını cömertçe yeryüzüne göndermeye başladığı bir bahar sabahı İstanbul'da, Cağaloğlu'ndayız. Kebapçı Muzaffer'in karşısında bulunan Yavuz Apartmanı'nın en üst katındaki tek göz odaya çıkıyoruz. Bomboş, küçücük bir yer burası. Daha önce Ulus gazetesinin ardiyesi olarak kullanılmış.
Mal sahibi Yavuz Bey ile 28 yaşındaki genç bir adam odanın kira bedeli için sıkı bir pazarlıkta. Yavuz Bey ayda 300 lira kira ve altı aylık peşinde kararlı. "Nuh" diyor, "peygamber" demiyor. Sonra adeta bir mucize gerçekleşiyor. Mal sahibi, genç adamın geçmişte askerlik yaparken tanıdığı ve sevdiği bir komutanının oğlu olduğunu öğrenince birden yumuşuyor. Kirayı 200 liraya indirdiği gibi altı aylık peşinden de vazgeçiyor. Genç adam odayı kendisine bulan ve yanından ayırmadığı karikatürist Mustafa Uykusuz'a sarılıyor sevinçle. Gözleri ışıl ışıl. Can dostunun kulağına eğiliyor, "Gördün mü?" diyor, "İlk basamağı çıktık bile!"
Belki de hayatının en unutulmaz anlarından birini yaşayan bu genç adamın adı Süheyl Gürbaşkan. Ankara'da yaptığı askerliğini bitirmek üzere. Gözü reklamcılıkta ve büyük hedefleri var. Odayı bu amaçla "yazıhane" olarak kullanacak. Ne var ki, bir daktilodan başka hiçbir şeyi yok henüz. Ama olsun, kararı karar: Bu iş ya olacak, ya olacak!
Yanında yine Mustafa Uykusuz, doğruca Kapalıçarşı'ya koşuyor. Yedeksubaylık maaşından kalan son birkaç kuruşu veriyor, kontrplak ve portatif bir masa alıyor. Apartmanın altındaki manavdan ödünç olarak eski bir iskemle ayarlanıyor. Daktilo masanın üstüne, kırık-dökük iskemle masanın önüne özenle yerleştiriliyor. Bu arada Mustafa Uykusuz oturup bir de "İstanbul Reklam" tabelası yazıyor. İki kafadar bütün bunlarla uğraşırken binada asansör olmadığı için altı katı inip çıkmaktan her defasında nefes nefese kalıyorlar.
Sonunda mütevazı ofis hizmete giriyor, sıra müşteri bulmaya geliyor. Çok geçmeden o da ortaya çıkıyor: Bakırköy Özel Kültür Koleji. Okulun sahibi Fehamettin Akıngüç'ün isteği üzerine hemen iki sütuna beş santim boyutlarında, kolejin yaz kayıtlarını duyuran bir ilan hazırlanıyor, ajansın ilk işi olarak gazetelerde yayınlanıyor.
İstanbul Reklam bu minik ve derme-çatma yazıhanede 1960 yılı Haziran ayına kadar kalıyor; 27 Mayıs İhtilali'nin hemen ardından yeni yer arayışları başlıyor. Süheyl Gürbaşkan hedeflediği noktaya bir an önce ulaşabilmek amacıyla altı-yedi kişilik kadrosunu toparlayıp ayda 1.000 lira kirayla yine Cağaloğlu'nda bulunan Doğanay Hanı'na taşınıyor.
Gürbaşkan o günlerde önceliği sinema reklamlarına veriyor. İlk iş olarak reklama inanmış kişilere gidiyor: Arı Unları-Adil Şatıroğlu, Puro Tuvalet Sabunları-Vedat Özsezen, Arı Bisküvileri-Cemil Akar, Akşam Gazetesi-Malik Yolaç... Onlara tasarılarını ve sinema reklamlarıyla ilgili çalışmalarını anlatıyor. Basının ve radyonun medya olarak belirli bir doygunluğa eriştiğini, geleceğin sinema reklamlarında olduğunu söylüyor.
Elini çabuk tutup on sinemayla birden sözleşme imzalayan genç reklamcı bu sinemaları tek tek dolaşarak reklam filmlerini kendi elleriyle dağıtıyor. Önce 22 61 61, ardından da unutulmaz 22 22 22 numaralı telefonlarla "siparişleri" kabul etmeye başlıyor. Bir yandan da Altan Erbulak, Yalçın Çetin, Sezgin Burak, Oğuz Aral, Eflatun Nuri, Mustafa Eremektar (Mıstık), Nihat Bali, Erim Gözen gibi usta çizerlerle işbirliği yapıyor. Sonuçta, özellikle sinema reklamlarıyla dikkatleri üzerinde topluyor, kısa zamanda gerçekten büyük paralar kazanıyor.
Gürbaşkan müthiş bir tempo sergiliyor o günlerde; bir saniye bile boş durmuyor. Sık sık Avrupa'ya gidiyor. Her defasında bavullar dolusu kitap, dergi ve belgeyle dönüyor. Gece-gündüz okuyor, araştırıyor. Çünkü ona göre reklamcılıkta başarıya giden yol güçlü bir kültür birikiminden, kendini yenileyebilme yeteneğinden, literatürü titizlikle izleme kararlılığından ve sınırsız bir düş gücünden geçiyor.
Sonrası genelde bilinen bir öykü... Gürbaşkan yine Cağaloğlu'nda, ön yüzü Cağaloğlu'na, yan yüzü Nuruosmaniye Caddesi'ne bakan bir arsa alıyor. 1968 yılında bir mimari proje yarışması açıyor. Bu arada arsanın içinde bulunan Mahmut Nedim Paşa Türbesi nedeniyle başı epeyce ağrıyor. Ancak ne yapıp ediyor, işi "kitabına uydurup" inşaatı tamamlıyor. Türkiye'de ilk kez reklam ajansı olarak tasarlanıp uygulanan İstanbul Reklam Sitesi'ni kuruyor.
Ne var ki, ölümünün ardından yaptığı açıklamada Eli Acıman'ın da vurguladığı gibi Gürbaşkan bir süre sonra "sinemadan televizyona geçişte, aynı yöntemleri sürdürmenin mümkün olmadığını" görüyor. Büyük bir düşkırıklığı yaşayarak Türkiye'den ayrılıyor ve yurtdışına yerleşiyor. Ancak yurtdışındayken kendisiyle yapılan röportajlardan birinde şöyle demekten de geri durmuyor: "Türkiye'ye kesin dönüş yapacağım ve yeniden reklamcılık alanında çalışacağım. Zaten başka türlüsü de düşünülemez. Ben hiçbir zaman ucuz iş yapmadım, işin kolayına kaçmadım. Zaten böyle davranmak insanın kendi becerisini inkar etmesi anlamına gelir!"
"Temennisi" ne yazık ki gerçekleşmiyor. 19 Eylül 1931'de dünyaya gelen Süheyl Gürbaşkan kansere yakalanıyor ve ülkesine "kesin dönüş yapamadan" 1992 Temmuz'unda, 61 yaşında hayata veda ediyor.
Evet, artık ne reklamcıları Corrida'daki matadora benzeten Gürbaşkan aramızda ne de bir zamanlar aynı anda sekiz bankaya birden (Ziraat Bankası, Emlak-Kredi Bankası, Halk Bankası, Türk Ticaret Bankası, Vakıflar Bankası, Osmanlı Bankası, Öğretmenler Bankası, Pamukbank) hizmet veren İstanbul Reklam'ın adı kaldı.
Sözü toparlamak gerekirse, O (büyük harfle "O") Türkiye reklam sektöründe bir olay adamdı. Rekabetin olmadığı bir ortamda cesurca, hatta kendine özgü çalışma yöntemleri geliştirip uygulayarak biraz da pervasızca at oynattı. Bu yöntemler sayesinde/yüzünden reklamcılıkta farklı bir yaklaşımın belki de ilk ve tek temsilcisi oldu. Reklam tarihçilerimiz günü geldiğinde Süheyl Gürbaşkan'ı ve İstanbul Reklam'ı mutlaka hakkıyla değerlendirecekler. Kesin olan bir şey var ki, Gürbaşkan dünyaya biraz erken gelmişti ve dünyadan kesinlikle erken ayrıldı.
5 Comments:
İsmim Nilüfer Özgün,bir zamanlar bu dev reklamcı,her zaman sevgiyle andığım büyüğüm Süheyl Gürbaşkan ile çalışmış olmaktan her zaman gurur duymuşumdur,kendisinin asla hakkıyla anılmadığının ve kıymetinin bilinmediğini düşünüyorum,bu gün eğer Türkiyede reklamcılık varoldu ise,bunun temellerini atan hiç kuşkusuz Süheyl Gürbaşkandır...şu anda piyasada isim yapmış tüm reklamcılar onun rahle-i tedrisinden geçmişlerdir...üzülerek söylemek istiyorumki,hiç birinin ağızından en küçük bir anımsatma veya teşekkür sözü duymuş değilim...böylesine değerli bir insanın daha sık hatırlanması ve anılması gerektiğini düşünüyorum...
Nilüfer hanım, merhaba.
Katkınız ve ilginiz için çok teşekkürler. Bu tür katkıların çoğalmasıyla, Reklama Emek Verenler amacına daha yaklaşacak diye umuyoruz. İlginizi lütfen devam ettirin.
Süheyl Gürbaşkan kuşkusuz reklamcılığın bir dönemine damgasını vurmuş kişilerden.
Ve, bugünkü reklamcıların -hepsinin değilse bile- bir bölümünün geldiği ekolün başlatıcısı.
Gürbaşkan'ın gerektiği kadar anılmadığı konusunda kendinizce haklı olabilirsiniz belki.
Ama inanın onun kadar bile anılmayan o kadar çok kişi var ki...
Öte yandan, benim tanıdığım birçok insan, Süheyl beyi ve İstanbul Reklamı anlatıyorlar.
Sanırım işin sırrı, bilenlerin, hatırlyanların bunları sonraki kuşaklara anlatması.
İşte bu blogla ve sonrasındaki başka araçlarla, emeği geçen herkesi, olabildiğince anmaya ve anlatmaya çalışacağız. İmece ve katkılarla...
Selamlar.
Haluk Mesci
Merhaba,
ben Suheyl Gurbaskanin kizi Birce Gurbaskan. 1980 dogumluyum ve su an Istanbul Bilgi Universitesinde isletme doktorasi yapmaktayim. Bloga yeni rastladim. Babam Suheyl Gurbaskan ve Istanbul Reklam'in hakettigi ve tarihi gerceginin animsanmasi icin elimden geleni yapacagim. Zira yurtdisinda reklam tarihi ve turkiyede modern mimarinin gelisimi, pazarlama gibi konularda doktora yapan arastirmacilar son gunlerde dahada cok benimle temasa gecmekte. saygilarimla
Birce Hanım,
Bize öncelikle babanızın "sizin seçeceğiniz" fotograflarını jpeg formatında gönderirseniz seviniriz. Ayrıca babanızla ilgili her türlü belgeyi de sizinle paylaşmaya ve burada değerlendirmeye hazırız. Zira, Süheyl Gürbaşkan gerçekten Türk reklamcılık tarihinin öncü ve önemli isimlerindendi. Birçokları gibi unutulup gitmesine izin vermeyelim.
Selamlar.
Bülent Şentay
süheyl beyi ünver oral'ın anlattıklarından biliyorum. bu faydalı bir blog sitesi. facebook'ta paylaşıcam.
hakkında yazılan insanlara bir ek de ben bulunayım:lami sesar.ama iyi bilen birisi yazsa, daha doğru olur.
selamlar,
seyhan erözçelik
Yorum Gönder
<< Home